Yeni Türkiye Dergisi, Mart Nisan No.20 .net Kimlikleri, s.1429.
Internet kişiliğimizi şimdiye kadar olduğundan çok daha geniş bir kitleye açma imkanı veriyor. Yeni bir iletişim ortamı “ben kimim?”, “sen kimsin?” türündeki sorulara yeni cevaplar aranması gerekliliğini ortaya çıkarıyor. Değişik toplumsal ortamların değişik davranış biçimleri geliştirdiğini hepimiz biliyoruz. Milan Kundera’nın deyişiyle toplumsal ve özel kimliğimiz arasındaki farkın hayati gerekliliği… Bu farklı kişilik düzlemleri popüler zekanın yeni kabul ettiği bir olgu. Şimdiye kadar hareketsizlik toplumsal açıdan kabul gören, kültürel olarak da desteklenen değerdi. Kesinleşmiş cinsel roller, aynı işte uzun süre çalışma, yaşadığın yeri değiştirmeme türündeki istikrarlı tutum, sağlıklı olma kavramlarına bağlı olarak açıklanırdı. Ancak şimdilerde bu toplumsal dünyaların çoğu yıkılmıştır. Sağlıklı olma istikrardan çok akıcılık ve değişiklik kavramlarıyla açıklanabilir hale gelmiştir. Aslolan artık değişim ve değişime ayak uydurmadır, yeni işler, yeni mesleki boyutlar, yeni cinsel kimlikler ve yeni teknolojiler.
Yukarıda sözü edilen hareketliliğin ve değişim en hızlı ve yoğun yaşandığı alan Internet’dir. Değinilen boyutlar ilk bakışta ürkütücü olmakla birlikte çağın ruhunu kesin bir biçimde yansıtmaktadır. Yüzyılın başında Sigmund Freud tarafından modern bireye açıklanan; egomuzun artık kişiliğimizi denetim altında tutamadığıdır. Aslında ego kendisini bile denetleyememektedir. Ne hale geldiği ve neden bu tür bir değişmeye uğradığı da açık değildir. Freudyen psikanaliz bu karmaşık ve mistik süreç içindeki indirgenmiş konumu ile kişilik gelişimine etki eden unsurları olduğu gibi kabul eder. Fantaziler psikanaliz içinde önemli bir yer tutarlar. Freud fantazi ve rüyaların uygarlığın emniyet subapları olduğunu sürekli yineler. Baskıların sağlıksız dışavurumlarını “nevroz” kavramıyla açıklar. Kabul görmeyecek arzuların garip dışavurum biçimleri haline gelen nevrotik belirtilerin farkına varan “ego”, bunları daha yaratıcı kanallar aracılığıyla bilinç düzeyine yakın eylemler haline dönüştürür. Internet üzerinden girilen ilişkilerin ve etkinliklerin de bu bağlamda psikanalitik boyuta sahip oldukları rahatlıkla söylenebilir. Daha da somutlaştırmak için şu sorular sorabilir: Internet üzerindeki hayali ortamlar bir tür psikanalitik terapi sayılabilir mi? Veya gönderdiğiniz bir elektronik-posta mesajı hiç reddedildi mi? Bu etkileşimler sırasında kendi kişiliğinize ilişkin yeni birşey keşfettiniz mi? Internet üzerindeki ilişkiler sırasında cinsiyet rollerinin değişimi Freudyen anlamda bir nevrozun sağlıklı dışavurumu olarak görülebilir mi? Ancak bu hayaller gerçeklik sınırını geçtiğinde neler olmaktadır?
Bilgisayar ekranı her tür psikolojik yansıtmanın gerçekleştirilebileceği bir uzam olarak düşünülebilir. Fakat bu süreçler genellikle diğer insanların varlığını da gerektirir. New York’lu ruhbilim uzmanı Sanford Lewin’in aylarca Internet üzerinden sohbet ettiği özürlü kadınlar daha sonra onun erkek olduğunu öğrendiklerinde ciddi tepki göstermişlerdi. Yine de bu ortamın yukarıdaki örnekteki gibi kişiliklerin keşfini büyük ölçüde imkansız kılan bazı sosyal ortamların yerine kullanılacak çok önemli bir tedavi kanalı durumunda olduğu da görülmektedir. Bütün bunlar beraberinde yeni soruları gündeme getirmektedir: Internet her isteyenin kendi deneysel kişiliğini empoze edeceği açık bir ortam olmalı mıdır? Bu yansıtma oyunlarındaki ince çizgi nereye çekilmelidir? Yeni özgürlikler beraberlerinde neden yeni kurallar da getirmektedir? Akışkan ve devingen bir kişilik arayışı sonunda yine bir kalıp kişiliklere mi dönüşecek? Bugünün deneysel ve tuhaf Internet kişilikleri ileride karşımıza birer norm olarak mı çıkacak?
Ben, Bana/Beni ve Genelleştirilmiş Öteki…
Bireylerin “sanal kopyalarının” sayısal dünya içinde nasıl varolduklarını anlamadan önce kendilerini nasıl gördüklerini anlamak daha önemlidir. Bu konuya birçok kuramsal yaklaşım getirilmiştir. George Herbert Mead de, “Zeka, Benlik ve Toplum” (Mind, Self and Society/1934) adlı tartışmasında bugünün sayısal bireyinin irdelenmesini kolaylaştıracak temel kavramları ortaya atar:Ben, Bana/Beni ve Genelleştirilmiş Öteki…
“Bana/Beni” başka bireylerin ve toplumsal kurumların belirli bir kişiye karşı davranışlarından hareketle yapılandırılan “ben” görüntüsüdür. Kısacası, kişinin başkaları tarafından nasıl göründüğünü hissetmesidir. Bu ben’in yansıtılan görüntüsü kendisi dışındaki kaynaklardan sağladığı bilgiye tamamen bağlıdır.
“Ben”, bireyin toplumsal dünyaya verdiği yanıttır. “Bana/Beni”nin ilettiği bilgilerin özgün ifadesidir. Önemli olan nokta, “ben”in toplumsal dünyaya tepkisi “Bana/Beni”nin birebir bir yansıması olmadığıdır. Daha da ötesi “ben”, “Bana/Beni” tarafından sağlanan bilgilerin bireysel evrim süreçlerinin sonucudur.
“Genelleştirilmiş Öteki” bireylerin toplumun genel davranış biçimleri ve yargılarını dikkate aldıkları durumdur. “Genelleştirilmiş Öteki” yoluyla birey başka bireylerin düşüncelerine ve davranışlarına göre beklentilerini yapılandırır. Gelecekteki toplumsal durumları gerçekten yaşamadan onların farklılaştırılmış biçimleriyle önceden oluşturulmasına yardım eder. Böylece, birey hareketlerinin sonuçlarını da bilerek geleceğe ilişkin toplumsal etkileşimlerin öngörünümlerini oluşturur.
“Ben”, “Bana/Beni” ve “Genelleştirilmiş Öteki” biraraya geldiklerinde, bireye toplumsal dünyanın içinde hareket edebilmesine, geleceğin potansiyel tutum ve tepkilerini oluşturabilmesine yardımcı olacak kendi görüntüsünü yaratabilmenin bilişsel sistemini sağlarlar.
Bireyin kendi görüntüsünü oluştururken bilgi toplama yolu geleneksel bir düzlemde “yüz yüze” toplumsal etkileşimler içinde gerçekleşir. Kişilerarası etkileşimde sözlü ve sözsüz ipuçları “ben” görüntüsünün oluşturulduğu kaynakların önemli bir kısmını teşkil eder. Bu tarz etkileşimde beş duyumuz, iki ve daha fazla birey arasında geniş frekans aralığı olan bilgiler taşır. Sözlü ve sözsüz kodlar hakkındaki araştırmalar göstermiştir ki, bireyler bu bilgileri işleme tuttukları anda bir yandan da kendileri (“Bana/Beni”nin yapılandırılması) ve başkaları (“Genelleştirilmiş Öteki”nin yapılandırılması) hakkındaki izlenimlerini oluştururlar.
Kimlik Deformasyonu
Sayısal iletişimin günümüzdeki durumu varolan iletişim kanallarına ciddi sınırlılıklar getirmektedir. Sayısal iletişim genellikle görsel algı ile sınırlıdır (ör.:e-mail). Bu sınırlılığa karşı geliştirilen insani tepki ise, emotikonların (duyguları belirten ASCII işaretler vb.) kullanımıdır. Bununla birlikte emotikonlar sınırlıdır ve sadece ilkel duygu ve davranışları iletmeye elverişlidirler. Sayısal iletişimi daha da özgürleştirebilmek için başvurulacak diğer bir yol ise, birden fazla bilgi kaynağının kullanılmasıdır. Birey bilinçli olarak farklı bilgi kaynaklarının kullanımıyla kendi görüntüsünü daha da somutlaştırabilir. Statü bilgilerinin takas edilmesi buna bir örnek sayılabilir: Saygın veya güçlü bir kaynağa işaret eden (devlet kurumları, üniversiteler vb.) e-mail adresleri gibi. “Siz” ve “sen” türündeki hitap şekillerinin seçimi de sözkonusu yazılı iletinin ve dolayısıyla kimlik görüntüsünün belli bir niyet doğrultusunda somutluk kazanmasına kolaylıkla neden olabilir.
Bireyler arasındaki toplumsal etkileşim sayısal teknolojilerden etkilendiği oranda “sayısal evsiz” (digital homeless) türünden kavramların çıkmasına yol açacaktır. Günlük yaşamın ekonomi, yeme-içme, konuşma, çalışma, cinsellik ve uyku gibi boyutlarının da bu teknolojilerden etkileneceğini düşündüğümüzde bu alana çıkışı olmayanlar ‘sayısal toplum’dan soyutlanarak yeni bir toplumsal sorun oluşturacaklardır.
Günümüzde yüzyüze iletişim bireylerin diğerleri için önceden planlanmış şematik maskeler, roller ve mizansenler geliştirdiği bir düzlemde seyretmektedir. Aynı zihniyet varlığını sayısal kültür içinde de sürdürecektir. Bireyin ortaya koymak istediği kimliğin sayısal bir görüntüsü olacaktır. Bu yeni kimlik deformasyonunu gerçekleştirenlere günümüzün yetenekli kod kırıcılarını (hackers/crackers) örnek verebiliriz. Kod kırıcılar, yeni sayısal bilgi kaynaklarına erişebilmek ve diğer bilgisayar sistemleri üzerinde sanal kimlikler yaratabilmek için kişilerin kimliklerini bilinçli olarak değişime tabi tutarlar.
Kimlik deformasyonu, sanal kimlikler gibi değişimlerin yaşandığı internet ortamında toplumsal engellerin de eriyeceği çok açık. “Internet’de kimse sizin köpek olduğunuzu bilemez” sözü bu erimeyi dile getiriyor. Ancak, erimeyle birlikte aldatma, taciz gibi etik tartışmaları da gündeme getiren bu ortam, bir yandan da olumlu birçok yönüyle de dikkati çekiyor.
Net üzerinden girdiğimiz ilişkiler hem kişiliğimizi hem de insanlarla olan ilişkilerimizi büyük ölçüde belirler hale geliyor. Bu etkileşimlerde kişiliğimizin tümüyle değişmiyor, ama ‘gerçek hayattaki’ ile ‘net üzerindeki’ kişiliğimiz ayrımlaşıyor. Internet aracılığıyla girdiğimiz ilişkilerde kendimize yeni bir ‘persona’ yaratıyoruz. Bu persona çok geniş bilgi kaynaklarına hızla ulaşılabildiği ölçüde kendi kişiliğimizden farklılıklar gösteriyor ya da toplumsal düzlemde iletişim halinde bulunduğumuz ‘‘kendisi’ne dönüşüyor. Her iki durumda da gerçek yaşamda takındığımızdan farklı özellikler gösterir. Böylesine yapay bir kimlik geliştirmek fiziksel bedenimizin varlığını tümüyle silen siberuzamda (Cyberspace) çok doğal hale gelmektedir. Siberuzamda kimlikle ilgili sorunsalın en yoğun yaşandığı alanlar ‘usenet’, ‘moo’ ve ‘mud’ gruplarıdır. (Bu kısaltmalar çok kullanılıcı ortamlar sözcüğünden türetilmiştir- ‘multi-user-environments’. İlk örneği ise, ‘dehlizler ve ejderhalar’ (dungeons and dragons) adlı bilgisayar oyunundan kaynaklanmaktadır. Tür olarak da, belli özellikler taşıyan kahramanların kimliğinde karşılaşılan maceralı yolculuklardan oluşur. Internet üzerindeki çok kullanıcılı ortamlar sağladıkları kimlik özgürlüğü ile tanınırlar. Bu alanlarda istediğiniz kimliği geliştirebilir, veya seçeneklerden birini benimseyebilirsiniz. Bu seçenekler cinsiyet takası (crossgender), tür değişikliği (insan/hayvan, cansız vb) veya gerçek yaşamda kazanmış olmayı isteyebileceğimiz bazı kişilik özelliklerini oluşturma gibi fırsatları içerir. Gerçek yaşamında utangaç ve içe dönük birçok bilgisayar kullanıcısının bu tür ortamlarda etkin birer savaşçıya veya sevgiliye dönüştüğü görülür. Bu ortamlar içinde en üstü örtülü gerçekleşeni siber sekstir. Bu durumda kişilikler birbirleriyle sözcükler ve yazılı işaretlerle sevişirler. Utangaç net sörfçünün birdenbire romantik ve erotik bir arkadaşa dönüşmesi, bir ölçüde gerçek kimliği açısından görünmez olmasından kaynaklanır.
‘Uzay Yolu’ dizisinden (Star Trek:The Next Generation) esinlenen etkileşimli bir bilgisayar oyununda her hafta bin kişinin üzerinde bir grup haftada yaklaşık 80 saat kendilerini intergalaktik keşif ve uzay savaşlarına adıyorlar. Net üzerinden bu oyunlara katılan kişiler romantik ilişkilere girebiliyor, aşık olup evlenebiliyorlar. Erkek olmak isteyen bir kadın karakteri oynayan ve daha sonra da erkek olduğu anlaşılan bir oyuncu oynadığı oyun hakkında “- gerçek yaşamımdan daha gerçek” diye sözediyor. Internet üzerinden oynanan bu tür oyunlarda sosyal etkileşimin kuralları verili olarak sunulmuyor, ancak oyuncu grubu tarafından oluşturuluyor. Daha farklı bir oyunda ise, her oyuncu ayrı bir karakter veya karakterler yaratarak onların cinsel, fiziksel ve ruhsal özelliklerini kendisi belirleyebiliyor. Karakterlerin insan olması da gerekmiyor ve ikiden fazla cinsel rol seçeneği bulunuyor. Oyun içinde yer alan bütün etkileşimler karakter yapılarına göre şekilleniyor. Bunların da ötesinde oyuncular bu yeni dünyanın özelliklerini de kendileri yaratıyorlar. Çok basit programlama dilleri ile oyunun içindeki mekanları düzenleyerek sözüedilen odacıklara ait kuralları ve sahne özelliklerini ortaya koyuyorlar. Bilgisayar dünyasındaki bütün nesneler oyuncular tarafından yaratılıp çalışma ilkeleri de onlar tarafından belirleniyor. Rachel adında onbir yaşındaki küçük bir kız “condo” adını verdiği bir odacık yaratmış. Odanın içine onu tarih içinde farklı zaman ve mekanlara götürebilecek mücevher kutuları yerleştirmiş. Rachel ‘condo’yu ziyaret ettiğinde arkadaşlarını da yanına çağırabiliyor, onlarla sohbet edip pizza ısmarlayabiliyormuş.
Bu dünyaların hepsi uluslararası bilgisayar ağları üzerinde yaratılmış sanal mekanlar, bu nedenle de herhangi bir fiziksel özellikten yoksunlar.
1992 sonbaharındaki sayılara göre yukarıda verilen örnekler gibi en az 13 değişik yazılıma dayanan 207 çok kullanıcılı Internet oyunu var. Bu oyunların hepsinde kahramanların kişiliği oyuncular tarafından yaratılıyor. Tamamen anonim olabilen bu kişilikler gerçek kişiliğimize yakın ya da uzak olabiliyorlar. Bu karakterler bir ortaçağ fantazisi içinde yer alarak ejderhalarla savaşıyor, altın para ve değerli taşlar toplayarak, efsaneler gerçekleştiriyorlar.
Bu tür oyunlar içindeki kişilk yansımaları tamamen postmodern bağlam içinde gerçekleşiyor. Aynı oyun içindeki farklı odacıklarda zaman olarak ileri veya geri gidilebiliyor. Gibson, Madonna ve ortaçağ kültürleri birlikte varolup birbirlerini etkileyebiliyorlar. Bu bağlamda özgün yaratım kavramı çok farklı anlamlar üstlenmiş durumda. Oyuncu ve yaratıcılar aynı kişiler. Oyuncular kendi yarattıkları ortamlar tarafından yönlendiriliyorlar. Burada benlik artık alışılmış merkeziyetçi konumunun dışına çıkarak sınırsız bir şekilde çoğaltılabiliyor. İnsanın kimliği ile oynayabileceği veya yeni kimlikler oluşturabileceği bu durum şaşırtıcı ve daha önceden hiç yaşanmamış bir deneyim kazandırıyor. Bir anlamda bu tür teknolojiler ile girilen etkileşimler sonucunda yetişkinler için geliştirmiş oldukları kimlik, kişilik, benliğin doğası, zeka ve niyet gibi kavramların tekrar gözden geçirilmesi, üzerinde düşünülebilmesi olanaklarını yaratıyor. Aynen kendi benliğini sürekli başkalarının ağzından dile getiren Cyrano gibi. Oyunu oynayanlar kendi benliklerini yeniden yapılandırma fırsatını elde ediyorlar: Anonimlik, görünmezlik ve çoğalabilirlik. İstediğiniz an istediğiniz kadar oynayabilme özgürlüğü. Günün her saatinde oyuna bağlanmış birilerini bulmak mümkün. Başka bir deyişle sürekli konuşacak kişiler ve katılınacak oyunlar bulmak da olası. Oyunu gerçek yaşam düzeyine yaklaştırmak oynayanların verecekleri bir karar.
Psikanalitik terimlerle açıklanmaya çalışıldığında da herkesin ideal egosunu oluşturma şansı ortaya çıkıyor. Benliğin bilinç veya bilinçdışı boyutlarının yansımasını sağlayan bu olanağın psikoterapik analojiler yaratması da insana doğal geliyor. Psikoterapinin amacı yalnızca kişilik çelişkilerini yansıtacak farklı roller benimsemek olmamakla birlikte, çözülemeyen bazı durumların anlaşılabileceği güvenilir ortamları da bu yollarla yaratmak mümkün. Bu tür Internet oyunların kimliğin yeniden yapılanması veya eski anlayışların gözden geçirilmesi için uygun bağlamlar yarattıkları da söylenebilir. Psikanalizin günümüzdeki yaklaşımına göre, merkezdışı öznelerin parçalanmış benlikler nedeniyle tedaviye muhtaç olmaları ve bütünsel bir kimlik anlayışının gittikçe ütopik hal aldığı görülmektedir.
Siber uzam metaforu ve bunun altında yatan kavramsal model kimlik ve beden arasındaki yeni türden bir ilişkiyi ortaya çıkartır. Gibson’ın ‘Neuromancer’ adlı romanında ortaya konulduğu gibi bilgisayar endüstrisinde siber uzam teknolojisinin dilbilimsel yenidensunumu, uyuşturucu kullanımı ve teknoloji arasındaki ilişki gündeme gelir. Avital Ronell ‘Crackwars’ adlı yapıtında elektronik ve uyuşturucu kültürü arasındaki bu ilişkiye -önceden Judith Butler’ın da ortaya koyduğu gibi dengesiz ve sürekli kriz halindeki bir benlik manzarasına- işaret eder. Bağımlılık yapan maddelerin neden olduğu yineleme gücünün beden çevresinde oluşan eksik ve parçalanmış kimlik oluşumları sözkonusu teknoloji kültürünün de bir parçası olarak görülebilir.
Siberuzamdaki yenidensunum beden tarafından tanımlanan kimlik anlayışından radikal bir ayrılışı simgeler. Siberuzam metaforu konusundaki en görülebilir etki sanal gerçeklik ve bilgisayar yaratımına dayanan ortamlarda ortaya çıkar. Sanal gerçeklik mühendisleri görsel-işitsel-dokunsal özellikleri olan, ancak fiziksel olmayan bir uzam içinde yalnızca sayısal kodlardan oluşan bir toplumsal etkileşim biçimini dayatırlar. Bilgisayar kullanıcıları hiçbir fiziksel referansa bağlı kalmadan, kimliklerini yapay olarak oluşturabilme imkanına sahiptirler. Buna göre siberuzamda bedenin toplumsal olarak gerçekleştirilebilmesi için, kimlik ‘gerçek’ olmaktan çok yenidensunulmuş durumdadır. Aslında ırk, milliyet, cinsiyet gibi sanal dünya dışında da geçerli olan kimlik kodları net üzerinde de varlıklarını sürdürmektedirler. New York’lu/orta yaşlı/beyaz/erkek psikiyatristin kendini özürlü/yaşlı bir kadın olarak tanıtarak bu gruba ilişkin sanal sohbet ortamlarına katılmış olması bunun bir göstergesidir. Net üzerinde oluşturulan yapay kimliklerin veya kimlik uzantılarının ekranın önündeki toplumsal ve fiziksel gerçeklikle hiçbir ilgisi ve bağı yoktur. Net bağlantısı kesildiğinde, bu kimliklerden hiçbirisi kalmaz, yanıp sönen imleç (cursor) içinde kaybolup gider. Angela McRobbie tarafından da bu yaratımlar akıcı, her zaman taze oluşturulan, sürekli yenilenen, uçucu şeyler olarak tanımlanmıştır. Başka bir taraftan da ne olmadıklarına göre ve ötekisi olan diğer kimliklere göre yalnızca varlığını sürdürebilen bir yapı taşırlar.
Fiziksel gerçeklik bağlamında tek bir bedenden ve kimlikten bahsedebildiğimiz gibi, karmaşık, zamana ve duruma bağlı olarak değişen bu yapının en tutarlı uzantısı bedenimizdir. Sartre’ın da dediği gibi, bedenimiz kadar varoluruz. Sanal dünyadaki beden maddeden değil bilgiden oluşmaktadır. Bu iki farklı dünyanın birbirinden tamamen kopuk olduğunu söylemek imkansızdır. Kimlikle ilgili gerçek ipuçlarının sanal dünyada seyrek olsa da varolmaktadırlar.
Usenet/Newsnet örneği
Bu tür kimlik ipuçlarına kısaca değinmek ortamın anlaşılmasına yardımcı olacaktır. Çok kullanıcılı Internet ortamlarına bir başka örnek olarak Usenet gruplarını verebiliriz. Bu gruplar daha çok kurgusal olmayan metinleri içeren elektronik ilan tahtalarından başka birşey değildir. Kişilerin bu gruplar içinde yer alma amacı bilgi arama, arkadaşlık etme, belli bir dini görüşü ya da işletim sisteminin savunucusu olmak gibi farklılıklar taşır. Bu amaçlar gerçek dünyadakine benzer biçimde karmaşık nedenlere dayanırlar. Birçok katılımcı sözkonusu ortamlara kendi kimliğinin kabulü ve yaygınlaşması amacıyla mesaj yollar.
Usenet forumlarına bütün dünya üzerinden bilgisayar kullanan çocuklardan, konunun uzmanlarına, sosyal ilişki beklentisinde olan yaşlı çiftlerden, Amerikalı genç kentlilere, radikal Afgan Müslümanlardan hamile kadınlara kadar birçok kişi ulaşabilmektedir.Net tartışma grupları bilgisayar ağları protokollerinden, silahsızlanmaya, vejeteryan mutfağına kadar farklı konular üzerinde yoğunlaşan yüzlerce tartışma gruplarını kapsar. Bazı haber gupları anonim mesajları desteklerken, diğerleri adsız mesajları reddederler. Birbirlerine adlarıyla hitab eden ve aileleri hakkında bilgi sahibi olan grupların yanısıra yalnızca bilgi alışverişine dayalı gruplar da var. Bazı gruplar destekleyici ve sıcak bir atmosfer sağlarken, diğerleri daha katı ve duygusuz biilgi alışverişlerini kapsıyor.
Usenet gruplarının aracılı dünyasında mektup hem iletişimin temel biçimini, hem de kişinin kendi sunumunun ilksel aracını oluşturuyor. En doğrudan kimlik biçimi yazanın email adresi, çünkü bu bilgi mesaj yazılımının başlık bölümünde hazır duruyor. Usenet okuyucularının makale listesi ilgi alanlarına ve bilgiye göre yazanların kimliğini de ortaya koyuyor.
Bilgi alışverişi Usenet ortamlarının ortaya çıkışının temel nedenidir. Gönüllü bir ortam olduğu için Usenet’de yanlış ve doğru birçok yanıtın dolaşıyor olması baştan kabullenilen bir durumdur. Gerçek dünyada Wallstreet Journal’de yayınlanan bir metne inanılırken aynı metin The National Inquirer’da yayınlandığında kuşkuyla karşılanabilir. Usenet’te ise, güvenirlik standartlarını oluşturabilecek bir yayın kurulundan söz etmek olası değildir. Buraya gönderilen metinlerin geçerliliğinin en büyük kanıtı, yazanın kimliğini kanıtlayacak ipuçlarından başka birşey değildir. Örneğin, yazanın politik görüşleri, mesleki yeterliliği ve kişisel ilişkilerine dair bilgiler bu metinlerin doğru yorumlanmasına büyük ölçüde yardımcı olur.
Bilgi peşinde olan okuyucular için, bir kimlik aldatmacısına tabi olma potansiyeli bu ortamlarda oldukça yüksektir. En azından mesajın başlık bölümündeki ad değiştirilerek bir aldatmaca yapılabilir. Bu tür eylemlerin bazıları büyük zararlara neden olurken, bazıları daha masum düzeylerde kalabilir. Bu tür yaklaşımların aldatmaca kavramının altında toplanmasının nedeni, kimlikle ilgili yanlış bir izlenimin yaratılmasının amaçlanmasıdır.
Bağlantı sağlayan kurum adının önemini kavranmak için kurumsal ve ticari adresler ayrımını yapmak gerekir. Kurumsal adresler üniversite, araştırma laboratuvarı gibi kurumlarla bağlantılı olan insanların kullandığı yerlerdir. Ticari adresler ise, bir ücret karşılığında farklı hizmet sunucuları (service providers) tarafından verilir. Bu adresler kurumsal bir bağlılıktan çok, hizmet alanlarını ifade ederler. Netin ilk ortaya çıktığı dönemde tüm adresler kurumsaldı. Çoğu siteler büyük üniversiteler ve araştırma merkezleriydi. Kullanıcılarsa akademisyen ve araştırmacılardı. Günümüzde durum daha karmaşık hale geldi. Mesajlar artık tanınan kurumlardan gelmiyor. Bazıları küçük şirketlerden, diğerleri ticari hizmet sağlayıcılardan geliyor. Daha da ötesi, net erişimi yaygınlaştıkça, araştırma merkezinden gelen bir mesajın bir araştırmacı tarafından gönderildiğine ilişkin kesin yargı da eskisi gibi anlam taşımıyor. Bilim adamları kadar idari personel de bu erişime artık sahip.
Email adresi, basit bir kimlik işareti olarak, sanal komşulukdan saklanan kimliklerin aranmasına kadar teknikleri içerir. Email adresi ile ‘gerçek dünyada yaşayan birey’ arasında doğrudan bir ilişki olabileceği gibi, tersi de sözkonusu olabilir. Adresin mekanı (adresi veren kurum) yazar ve başlık bilgisinin güvenilirliği hakkında bağlamsal ipuçları verir.
Bireyin adı bilinmese de, bağlantı sağlayan kurumun adı bilinmektedir. Kurum adına göre adres, otorite ya da kuşku uyandırabilir. Adres, gerçek dünyadaki mekanlar ve bunların gücü, ünü hakkında bilgi verebilir. Başlıktaki isim sahteyse, dil bireysel kimliğin daha güvenilir bir işareti olarak görülür.
Anonim mesajlar anonim yeniden-mesaj gönderimi ile iletilebilir. Bunlar iletme servisi (forwarding services) olarak mesajların üzerindeki kimlik bilgisi veren tüm izleri silerek olduğu gibi anonim bir şekilde alıcıya gönderirler. Bu tür servislerin kullanımındaki temel amaç kimliğin gizlenmesidir.
Mesajın içeriği yazan hakkında daha çok isim, yaş gibi kimlikle ilgili bilgileri de açığa çıkarabilir. Bunun da ötesinde, yazanın “sesi” hakkında fikir sahibi olmamızı ve onun Netin toplumsal ortamında ne türden bir etkileşimi girdiğini görmemizi sağlayabilir.
Net’de e-mail mesajına eklenen bir yazılı açıklama biçimindeki imza sanal kişiliği gerçek dünya kişiliğine kenetlemek için kullanılır. Net kapsamlı bir terazidir. Net’de cinsiyet ayrımı, hiyerarşi, yaş durumu gibi farklar kolay açığa çıkmaz. Bunun da her zaman avantajlı bir durum olduğu söylenemez. Örneğin; gerçek dünyada otoriteye sahip olan bir kişi net üzerinde kimliğinin getirdiği yansımaları yaşıyamaz. İmza kullanımının bir nedeni de gerçek dünyadaki kimliğin ayrıntılarının açıklanmak istenmesidir: Adı, Soyadı, Ünvanı, İş Yeri, Telefon vb gibi kimlik bilgileri. Bunlar istendiğinde elektronik mesajlara eklenen küçük metin parçalarıdır. Bu türden imzalar teknik haber grupları içerisinde yaygın olarak kullanılmaktadır. Ayrıca bu bilgilerin verilmesi gönderilen bilginin arkasında uzmanlığın bulunduğuna, verilerin desteklendiğine ve açıkça savunulduğuna ilişkin bir işarettir. Ayrıca önemli kullanım nedenlerinden biri de, yazanın Net üzerindeki kendi sayfasına ilişkin adresin de verilmesidir. Bu tür sayfalar çoğunlukla sahipleri konusunda ayrıntılı bilgiler veren alanlardır. O kişinin profesyonel özgeçmişinden, ailesine ait bilgilere, sevdiği yemek ve müzik türlerine kadar bilgilerin yer aldığı önemli sanal mekanlardır. Herhangi bir kişinin Net üzerindeki varlığı Usenet’in uçucu ortamında bulunmayan bir derinliğe ve ayrıntıya sahiptir. Ve bu kişinin kendini sunumu onun mesajlarını anlayabilmek için çok aydınlatıcı bir bağlam oluşturabilir.
Balıkçılıkta kullanılan ‘trol’ terimi Net’de de kendine bir av taramanın karşılığı olarak yer alır. Artniyetlerini ilgili bir tutumun ardında gizleyen kimseler bu tür Usenet gruplarına diğerleri gibi katılarak onları taciz ederler. Kısacası, ‘trolling’ (tirolleme) kimlik tacizini içeren bir Net davranışıdır. Buna karşı gruplar stratejiler geliştirerek ya taciz eden tirolcüyü görmezden geliyor ya da grup dışı bırakıyorlar. Herşeye rağmen tirolcünün zararları grup açısından bir hayli fazla olabiliyor. Tirolcü tartışmayı yanlış yola sokabilecek, etkileşimi sekteye uğratabilecek, güven ortamını zedeleyecek türden zararlar verebiliyor. Farklı bir sonucu ise, tirollemeye karşı savunma mekanizmalarıyla donatılmış grupların kimi zaman önyargıyla safiyane yazılmış mesajları da dışlamaları olmaktadır. Bu tür taciz mesajlarından kurtulmanın bir yolu da ‘killfile’ adı verilen bir süzgeç mekanizmasının o kişiden gelen mesajların görünmez kılınmasıdır.
İkinci bir aldatmaca yöntemi ise, kategori aldatmacasıdır. Bunun en bariz örnekleri çok kullanıcılı ortamlarındaki cinsiyet takaslarıdır. Ancak genellikle Usenet’teki haber gruplarında cinsiyet ve cinsel rollerle ilgili paneller dışında bu türden aldatmacaya pek rastlanmamaktadır. Daha çok yaşla ilgili aldatmacalar burada sözkonusu oluyor.
Üçüncü bir tür ise, yerine geçme’dir. Net üzerinde bilinen bir kimliğin yerine geçmek, saygınlık ve ünü zedelemek amacıyla yapılıyor. Net üzerinden bu tür bir aldatmacaya girmek, gerçek dünyada yapılanlardan çok daha kolay. Yalnızca mesaj başlığındaki ismi değiştirmek yeterli, yazı uslubunu değiştirmesi gerekmiyor. Çünkü bu tür mesajların okunması geleneksel yazı ve onun algılanmasından çok farklı. Bu aldatmaca pek uzun ömürlü türden değil, çünkü yerine geçilen kişi kısa sürede uyarısını gerekli yerlere yapıyor.
Bir başka aldatmaca da kimliği gizlemek. Burada yapılan kimlik bilgilerini ortadan kaldırmak. Bu aldatmaca genellikle karşı tarafa büyük zararlar verme amacını taşıyor. Bazen de, danışılacak konuda rahatsızlık hissedildiğinde ya da bilgisizlikten rahatsızlık duyulduğunda bu tür yollara başvuruluyor. Nadiren de olsa ‘Taciz’ filminde olduğu gibi kim olduğu belli olmayan bir dost tarafından uyarı amaçlı kullanılıyor.
Bütün bunlara rağmen Net ortamı içinde yaşadığımız dünyadan çok daha fazla hızlı bir değişim içindedir. Tüm forumlarda bahsettiğimiz savunma mekanizmaları ve stratejileri de bunlara koşut olarak hızlı bir ayak uydurma süreci içerisindedir.
İkinci Benlik
Turkle’ın “İkinci Benlik” (The Second Self) adlı çalışmasında açıkladığı gibi, kişisel bilgisayarların “anımsatıcı” özellikleri kişisel yansıtma ve düşüncenin taklit edilebilmesi gibi önemli kavramları ortaya çıkarır. Örneğin, bu aygıtlar zekanın doğası, serbest irade ve canlı olan hakkındaki verili olarak kabul ettiğimiz yargılarımızı ivedilikle gözden geçirmemizi zorlar. Bilgisayar geleneksel felsefe gibi yeni düşünceleri ortaya koymaktan çok, bilgisayar kültürünü beraberinde getirdiği deneyimlerle yeni bir günlük yaşam felsefesine dönüştürür. Örneğin; Internet üzerinden oynan oyunlardaki cinsel rol değişimi (gender swapping) ile ilgili olarak yaşanan daha çok toplumdaki cinsel rollerin anlaşılmasını sağlayacak birinci elden bir deneyimdir. Sanal dünya gerçek değildir, ama gerçekle ilişkilidir. Gerçek dünyanın ne olduğunun sorgulanmasına yardım edecek güvenilir bağlamları kazandırır. Arada bir yerde olduğu için de gerçeklik üzerine geliştirilebilecek düşünsel oyunlar için uygun bir ortamdır.
Buraya kadar açıklanan yönleriyle sayısal teknolojilerin bireyin bilişsel yapısıyla ilgili olarak önemli etkileri vardır. Kendimiz ve ilişkiye girdiğimiz kişiler hakkındaki görüşlerimizi belirlediği de ortadadır. Gelecek teknolojilerin de oluşturduğumuz toplumsal gerçekliği daha da büyük ölçülerde etkileyeceği geçerli bir varsayım olarak karşımızda durmaktadır. Toplumsal gerçekliği oluşturan fiziksel nesnelerin, bilginin ve diğer bireylerin, her birey tarafından farklı algılanıp ve yorumlandığı düşünülürse, bu süreç dışında algılanmaya çalışılan sayısal teknoloji, bilgi kaynağı kimliğinden öteye bir boyut kazanamaz. Teknolojinin somut etkisi bilginin toplumsal gerçekliğin oluşturulmasında nerelerde ve nasıl işe koşulduğuna bağlı olarak ortaya çıkar.
Bu gerçek yaşam ve net kimlikleri arasındaki ayrım bir kişinin yüzyüze ilişkiler ve yazılı çalışmaları arasındaki farklılığa çok benzemektedir. Örneğin, yapıtlarından tanıdığımız bir yazarın metniyle kurulacak ilişki, kendisiyle kurulacak yüzyüze ilişkiden farklı bir kimliği bize gösterecektir. Burada ikiye bölünen kimlik metinde daha örgütlenmiş görünen yapısına karşılık, yüzyüze olduğunda daha dağınık ve kendiliğinden olabilir. Bu bölünmüş kişiliğe rağmen başka bir deyişle, yazar kişiliğiyle insanın toplumsal kişiliğinin aynı olmadıkları savı doğru olmakla birlikte Net’de yazmak bir deneme, şiir yazmakla eş tutulamaz. Özellikle Net’de sohbet ederken biçimselliğe kaçmayız. Daha kapalı ve özlü davranırız. Net’de yazmak geleneksel yazının aynası pek sayılamaz. Çünkü yazma eylemi yalnız başına yapılan ve zihinde özgül kişisi belirlenmiş bir okuyucuyu kapsamaz.
Net kimliğimiz gerçek yaşamdaki kimliğimizden bu kadar farklıysa, siberuzamda kişilerarası iletişimin tümüyle gerçekleştiğini nasıl iddia edebiliriz?
“Gerçek Yaşam”dan Kaçış
Siberuzamda öteki kimliklerin önemini anlamak için “gerçek yaşamda” sözü ile neyi kastettiğimizi ve bu yaşamın içinde var olan “ben”den neyi anladığımızı görebilmemiz gerekir. “Gerçek yaşamda “ sözü fiziksel olarak nasıl göründüğüne işaret ediyor olmalı, çünkü kelimenin tam anlamıyla Net üzerinde görülebilmemize imkan yoktur. Bu söz aynı zamanda kişi olarak da kim olduğumuzu gösterir – fotoğraflarda bile görülemeyecek davranışlar dizgesi – kendimizi sözel olarak nasıl ifade ettiğimizi, el hareketlerimizi, mimiklerimizi anlatır. Daha da önemlisi “gerçek yaşamda” var olmak dolaysız biçimde maddesel dünya ile ilişki içinde olmak demektir. Bu bizim ırk, toplumsal cinsiyet ve cinsiyet açısından temsil ettiğimiz bedenlerin yalın, fiziksel olgusu ve diğer insanların bizim kişilik olarak kim olduğumuzu öğrenme derdine düşmeden tepki vermeleri anlamına gelir. Daha genel bir düzlemde, maddesel dünya Marx’ın ihtiyaçlar alanı diye nitelendirdiği, yemek yememizin, nefes almamızın, güven içinde uyumamızın sağlanarak sağlıklı olmamızı ve bu yolla da çoğalarak yaşamımızı sürdürmemizi ifade eder. Marx’a göre insan emeği ihtiyaçlar alanından kaçmak için gösterilen önemli bir gayrettir: Bizler maddi ihtiyaçlarımızın ötesine geçerek özgürlük alanına ulaşmaya çalışırız. Özgürlük alanı içerisinde her zaman maddi olmayan felsefeler, bilim, kimlikler ve toplumlar yaratılabilir.
Kapitalist kültürdeki işin tanımı, kendi emek zamanını başkasına satmak anlamına gelir. Bu süreç için de bölünmüş kişilikler geliştirmeden ihtiyaçlar alanında yaşamın üstesinden gelmek neredeyse olanaksızdır. Kişiliğimiz ve davranışlarımız iş başında başkalaşır. Örneğin; yorgun olunan zamanlarda bile müşteriye gülmek gerekir. Bunun dışındaki yaşamda ise farklı davranılabilir. Diğeri yaşayabilmek ve para kazanabilmek için gereklidir. Bu nedenle siberuzama ayak atabilmek için kendimizi değiştirmek zorunda hissetmemiz bu açıdan bakıldığında da sözkonusu uzamın doğasıyla ilgili değildir. Daha çok gerçek yaşamı oluşturan toplumsal işleyişin bir uzantısıdır. Günlük yaşamda bireyler, parçalanmış ve bölünmüş kişiler geliştirmek zorunda bırakılırlar: Farklı kişiliklerle iş yerlerinde daha etkin ve başarılı, evlerinde de daha mutlu olabilirler. Biz kendiliğinden farklı toplumsal ortamların farklı kişilikler gerektirdiği fikrine ikna edilmişizdir. Aslında siberuzam kimliklerinin herhangi bir işyerinde veya kamusal alanda taşıdığımız maskelerin türevleri olduğunu da rahatlıkla söyleyebiliriz. Net üzerinde geliştirdiğimiz kişiliklerin gündelik kişiliğimiz bir uzantısı olarak görülebileceği de doğrudur. İş kimliği ile Net kimliği arasındaki en önemli fark, Net kimliğinin dış gerçeklikten bir miktar daha uzak olduğudur. Ayrıca Net kimliği iş kimliği kadar hayati değildir. Bu daha keyfi bir yapı göstermektedir. Zorunluluk sonucu değil, daha çok istendiği için gelistirilen bir kişilik türüdür. Artık kişiliğimiz “iş” ve “iş dışı” gibi somut ayrımlaşmalardan çok daha fazla ara değerlere bölünmüştür ve bunların bazılarının da bir işlevi olduğunu da iddia etmek de pek mümkün değildir. Bu kişilik yapılarının nedeni ise, hayatta kalmaya çalışan biyolojik organizmalar olarak bizlere ihtiyaçlar alanından ne kadar uzaklaşabildiğimizi hatırlatmasıdır.
Alvin Toffler’in gündelik yaşam için öngördüğü şizofrenik kişilik biçimi artık kabul görür hale gelmiştir. Toffler sanal dünyanın ekonomilerini kastederek şunları sorar: Eğer bir ekonomi yeni amaçlar peşinde koşarken simülasyon ve gerçek arasındaki ayrımı belirsizleştirecek yeni tecrübeler üretmeye girişirse neler olur? Gerçek ile gerçek olmayan arasındaki ayrım aklıselim ile delilik arasındaki farkı da ortaya koyar mı? Bu durumda yeni tanımlara ihtiyaç olduğu doğru mudur? Tofflerin soruları bu konudaki yargıların gözden geçirilmesine yol açar. Sonuç olarak, Net üzerindeki davranışların gerçekliğini tartışmanın çok yararlı olduğu söylenemez. Ayrıca maddesel gerçeklik ve sanal gerçeklik arasındaki ayrımı unutturmaya çalışan ekonomik sistem karşısındaki şaşkınlığın da giderilmesi gerekir. Toffler, ne kadar dramatik gözükürse gözüksün kim olduğumuz ve gerçeğin ne olduğu konusundaki çelişkinin bizi fazla ürkütmemesi gerektiğini söyler. Ancak şizofreninin bir çözüm olarak ortaya koyulması da endişe yaratabilir.
Bence, çelişkimizin nedeni, “gerçek yaşam” ve “sanal yaşam” arasındaki ayrımdan çok kapitalist ideolojinin kişiliğimizin yapılanması konusunda yaptığı etkidir. Kapitalizm insanları işe koşmak için onlara ihtiyaçlar alanından doğan özgürlüğü vaadeder. Bu aslında diğer ekonomilerin söz verdiğinden farklı değildir ancak, bu kapitalist sistem içinde bir vaad olmaktan öteye gider. Üretim fazlası değer olur. Kapitalist üretim artık değer oluşturur. Reklamlar üretim fazlası hazlar ile bizi baştan çıkarır. Bugün ise, sanal dünya artık (üretim fazlası) kişilikler vaadeder.
Kapitalizm ilgimizi hayatta kalmak için gerekli olmayan nesneler ve duyumlara odaklayarak ihtiyaçlar alanının varlığını inkar eder. Dolayısıyla hayatta kalması için çalışması gerektiği gerçeğini unutmak için dikkatini boş zaman denilen fazla zaman üzerinde yoğunlaştırır. Başka bir deyişle, yaşamak ve iş arasındaki ilişkiyi gizleyecek yeni bir ayrım oluşturur. İş zamanı ve boş zaman (oyun zamanı). Kapitalizmden yana olanlar sistemin çekiciliğinin lüks ve ilerlemeyle ilgili artık değerlerden kaynaklandığını düşünürler. Ancak küçük bir ayrıntı unutulmaktadır: Yalnızca yaşamak için çalışsaydık, şimdi olduğundan daha fazla boş zamana sahip olurduk. Fazla işgücü üretim fazlası değer için gereklidir. Birçok kişi için gerçek yaşamdan kaçış olanağı sağlayan boş zamanla ilgili kültür arayışının nedeni ise, fazla çalışmadır. Henri Lefebvre’in ‘Gündelik Yaşamın Eleştirisi’nde işaret ettiği bu konu bizi tehdit eden yabancılaşmadır. Eğer çalışmak doyurucu ise niye boş zaman peşinde koşuyoruz? Eğlenmek için niye çok çalışıyoruz? Boş zaman kazanmak için çalışıyoruz. Bu durumda boş zamanın tek bir karşılığı var o da, işten kurtulmak. Kısırdöngü. İş ve boş zaman kimlikleri bize kabul ettirilmeye çalışıldığı kadar farklı değil aslında. Bu açıdan da bakıldığında, Toffler’in yeni asklıselim tanımı yalnızca bir iyiniyet. Sonuç olarak söylemek istediği, yaşadığımız kapitalist sistem içinde bütünlüğünü koruyabilen tek bir kişilik geliştirmekten çok deli olmanın daha mümkün olduğudur. Bir oranda ortaya konan, kapitalist sistemin bizleri artık (bu yazıya konu olan sanal dünya gibi) değer peşinde koşturarak bunların neyi simgelediğini gizlemeye çalışmasıdır. Bu durumda iş maddesel dünya yaşamımızı sürdürebilmemiz için hayati bir konu olduğunu örtbas etmeye çalıştığımız şeydir. Maddesel dış dünya ile ilişkili gözükmeyen bir iş, anlamsız gözükür. Bunun için fazla iş, daha fazla para ve ileride daha iyi bir iş için gayret ederiz. Emeğimizin meyveleri ile ilgileneceğimize, “- daha fazla nasıl kazanabilirim?“ sorusunu sormaya başlarız. Bu türden bir artık değer kültüründe bu anlamda özgürlük, mülkiyet ile eş tutulur. Ne kadar fazla şeye sahip olunursa o kadar özgür olunacağına inanılır. Belki de Net’de kendimizi özgür hissetmemiz bir Net hesabı ile yeni ve geniş bir uzama ve kimliğe sahip olmamızdan kaynaklanmaktadır.
Ancak sanal dünyadaki bu özgürlük bir yanılsamadır. Haftada kırk saatten fazla çalışarak gerçek yaşamın ihtiyaçlar alanından kaçamıyorsak, fiziksel bedenlerimizi geride bırakarak, yeni bir isimle konuşmak yerine yazmak sizi her sabah 7:00’de kalkmak zorunda olan bir kişilkten farklı bir yere götürmez. Aynı şekilde Net üzerinde sıyrılmış olduğunuz fiziksel özelliklerinizle ilgili olarak da gerçek yaşamda bir değişiklik yaşanamaz. Sanal kimliklerimiz aslında olmak ve açıkça söylemek istediğimiz kimliklerin gizliliğini güvence altına almaktan öteye gidebilir mi? Bize öğretilen özümüzün farklı kişiliklerden oluşacağıdır. Mümkün olduğu kadar fazla kişiliğe sahip olmak özgürlüğün bir nevi ölçüsü haline gelmektedir. Sağlıklı bir biçimde hayatta kalmanın yolunun hayvansı olmasından çok fiziksel canlılar olarak bu konuda içinde yaşadığımız maddesel gerçeklikle ilintili olduğunu unutmamamız gerekir. Daha fazla iş yapacağımıza bu konularda daha fazla düşünsek, maddesel gerçekliğin bu kadar örtbas edilmeye çalışılmadığı bir toplum içinde yaşamımızı sürdürmeye herhalde kendiliğimizden karar verirdik. Bu anlamda da, başka birinin kişiliğini üstlenmemek veya birden fazla kimlik arayışında bulunmayacağımız kendi kişiliğimizin bize fazlasıyla yetebileceği bir toplum yapısını oluşturmak için çaba sarfetmek daha ödüllendirici olabilir.
Kendimiz ve diğer insanlarla girdiğimiz ilişkilerle ilgili olarak yeni bir boyutun arayışının önemli bir göstergesi de Net üzerinde olup bitenlerdir. Bu anlamda bireysel ve toplumsal olarak şiddetli bir değişim ihtiyacı içinde olduğumuz açıktır. Internet üzerinde geliştirilen her kişiliğin ütopik ve geliştirici olduğunu söylemek de mümkün değildir ancak sanal dünyanın herkesin istediği kişiliği geliştirebildiği bir dünyanın nasıl olabileceği konusunda önemli ipuçları sağladığını düşünmekteyim. Belki bir gün ihtiyaçların tatmininden sonra kazanılan özgürlüğün aslında ne anlama geldiğini görebilecek konumda olabiliriz. Kişiliğimiz yine farklı uzantıları gerektirse de bunların toplu olarak ne ifade ettiğini görmemizi engelleyecek “artık” kimliklerle yaşamamız gerekmeyebilir.